Göbeklitepe'nin ortaya çıkış hikayesi, kendisi
kadar ilginç bir konuya ev sahipliği yapıyor.
1983 yılında tarlasını sürerken tesadüfen
tarihi kalıntılar bulan Mahmut Yıldız’ın, bu
kalıntıları müzeye götürmesiyle günümüzde
dizilere konu olacak kadar dikkatleri üzerine
toplayan Göbeklitepe macerası başlıyor.
Mahmut Yıldız, tarlasını devlete satmış olsa
da hala koruyup kolluyor. Bölgenin
bekçiliğini yapmakla kalmayıp ziyaretçilere
görecekleri kalıntılar hakkında bilgiler
vererek gelenlere rehberlik de ediyor.
Göbeklitepe, okul zamanlarında öğrenilen
göçebe toplulukların tarımı keşfetmesiyle
yerleşik hayata geçtiği bilgisini tekrar
sorgulatıyor. Göbeklitepe’nin inşa edildiği
Neolitik dönemde insanlar, avcılık ve toplayıcılık
yaparak küçük gruplar halinde yaşamını
sürdürüyordu.
Tören alanlarında, insan olarak stilize edildiği
düşünülen 3 ile 6 metre arasındaki T sütunlar
gibi ağır taşların el arabaları ve yük hayvanları
olmadan taşınması, insanların kalabalık bir
şekilde bir arada olduğu ihtimalini
güçlendiriyor. Diğer bir ifadeyle, kavimlerin
dini mabetlere yakın olma isteği yerleşik
hayat ve tarımı ortaya çıkarıyor.
Sütunların ve mağara duvarlarının üzerine
işlenmiş akrep, tilki, yılan, boğa, yaban ördeği
ve aslan gibi hayvan figürlerinin tamamının o
coğrafyada yaşadığına dair kanıt bulamayan
arkeologlar, bu figürleri tapınağı ziyaret eden
farklı kabilelerin sembolleri olarak
nitelendiriyor. Aynı zamanda, bölgede yapılan
araştırmalar sonucu buğdayın atasının ilk
olarak Göbeklitepe eteklerinde yetiştiği de
ortaya çıkarılıyor.